Bir İlişkide Değer Görmeme Hissi Neden Ortaya Çıkar?

İlişkilerde değer görmeme hissinin nedenlerini, kökenini ve sağlıklı başa çıkma yollarını keşfedin. Duygusal görünmezliği anlamak için kapsamlı bir rehber.

Bir İlişkide Değer Görmeme Hissi Neden Ortaya Çıkar?
Psikolog Özge Güçlü

Yayınlanma Tarihi : 18.11.2025

Güncellenme Tarihi : 18.11.2025

Değer görmeme hissi, ilişkilerde en sık yaşanan ancak çoğu zaman kelimelere dökülmesi en zor olan duygulardan biridir. Bu his, bir partnerin sözleriyle, davranışlarıyla veya tutumuyla görülmediğini, anlaşılmadığını ya da önemsenmediğini düşündüren durumlardan beslenir. Bu duygu, içsel olarak büyük bir ağırlık yaratabilir ve ilişki içerisinde görünmez bir yük hâline gelebilir. Fiziksel olarak yakın olunan biriyle duygusal olarak uzak hissetmek mümkündür. Bu durum, yalnızlık, kırılganlık, belirsizlik ve ilişkiye dair güvensizlik gibi duyguları tetikleyebilir.

Değer görmemenin duygusal etkileri çoğu zaman yavaş ve sessiz ilerler. Başlangıçta küçük hayal kırıklıkları gibi hissedilebilir: Takdir edilmeyen bir çaba, karşılık bulmayan bir konuşma, görünmeyen bir ihtiyaç ya da fark edilmeyen bir duygu… Ancak zamanla bu küçük anlar birikerek daha büyük bir duygusal yük hâline gelir. Bu yük, ilişkideki dengeyi bozabilir, iletişimi zorlaştırabilir ve kişinin kendine bakışını olumsuz etkileyebilir. Değer görmeme hissinin yarattığı duygusal gölge, hem ilişkide hem de bireyin iç dünyasında görünmez ama güçlü bir etki bırakır.

Bu hissin kökeni her zaman partnerin sevgisiz davranmasına dayanmaz. Sevgi vardır ancak sevginin ifade biçimi karşı tarafın ihtiyacına uymayabilir; ilişki yoğun bir dönemden geçiyor olabilir; ya da iki tarafın duygusal ihtiyaçları ve iletişim tarzları birbiriyle uyumsuz olabilir. Bu nedenle değer görmeme hissi, her zaman büyük bir problem olduğu anlamına gelmez. Çoğu zaman iki tarafın farkında olmadan yarattığı küçük duygusal boşluklardan doğar. Sevgi dillerinin farklı olduğu ilişkilerde, partnerin gösterdiği sevgi fark edilmediğinde “görülmeme” hissi daha da yoğunlaşabilir.

Ayrıca değer görme ihtiyacının kökeni çoğunlukla geçmiş deneyimler, çocuklukta alınan mesajlar ve bağlanma biçimleriyle ilişkilidir. Çocukluk döneminde duyguları görülmeyen, ihtiyaçları ertelenen veya başarıları takdir edilmeyen bireylerde yetişkinlikte bu hissin daha kolay tetiklendiği bilinir. Bu nedenle ilişkide yaşanan değer görmeme hissi, yalnızca mevcut ilişkiye değil, geçmişten taşınan duygusal izlere de bağlı olabilir. Bir araştırmada, ilişkide duygusal düzenlemeyi destekleyen davranışlardan ‘değer verme’, ‘mizah kullanma’ ve ‘dinlemeye açık olma’ tutumlarının ilişki memnuniyetiyle en güçlü şekilde bağlantılı olduğu bulunmuştur.(Walker, Pinkus, Olderbak & MacCann, 2024)

Sağlıklı ilişkilerde bile bazı dönemlerde değer görmeme hissi yaşanabilir. İlişki içerisindeki stres, yoğun tempo, iletişimdeki aksaklıklar veya duygusal yorgunluk, partnerlerin birbirini eskisi kadar “görmemesine” neden olabilir. Bu nedenle değer görmeme hissi sadece kriz zamanlarında değil, gündelik yaşamın sıradan anlarında bile ortaya çıkabilen evrensel bir deneyimdir. Önemli olan bu hissi fark etmek, kökenini anlamak ve ilişki dinamikleri içerisinde sağlıklı bir şekilde ele alabilmektir.

Bu blog yazısı, ilişkide değer görmeme hissinin ne anlama geldiğini, nasıl ortaya çıktığını ve duygusal dünyadaki yerini kapsamlı bir bakış açısıyla ele alarak okuyucuya derin bir rehber sunmayı amaçlamaktadır.

İlişkide Yeterince Görülmediğini Hissetmek

İlişkide yeterince görülmediğini hissetmek, duygusal bağın zamanla zayıfladığını düşündüren en kırılgan deneyimlerden biridir. Bu his; iletişimdeki değişikliklerden, duygusal uzaklıktan, çabanın karşılık bulmamasından veya temasın azalmasından doğabilir. İlk bakışta fark edilmese de bu durum ilişki içinde sessizce büyür ve tarafların birbirine bakışını derinden etkileyebilir. Görülmeme hissi yalnızca romantik bir beklenti değildir; “anlaşılma ve değer verilme” ihtiyacının ilişkide yeterince karşılanmadığını gösterir. Bu nedenle ilişki dinamiklerini, günlük davranışları ve duygusal etkileşimleri derinlemesine etkileyebilir.

Sessizleşen İletişim

İlişkide görülmediğini hissetmenin en belirgin işaretlerinden biri, iletişimin sessizleşmesidir. Partnerin eskisi kadar ilgili olmaması, konuşmaların yüzeysel hâle gelmesi veya küçük şeylerin bile artık konuşulmadığı bir ilişki düzenine geçilmesi, duygusal bağın zayıfladığını düşündürür. Bir zamanlar heyecanla paylaşılan günlük anıların giderek önemini kaybetmesi, tarafların yavaşça geri çekilmesine neden olabilir. Sessizleşen iletişim her zaman büyük bir tartışmanın sonucu değildir; çoğu zaman stres, zihinsel dağınıklık, duygusal yorgunluk veya ilişkiye gereğinden fazla alışmış olma hâlinden kaynaklanır. Ancak bu durum düzenli hâle geldiğinde, “görülmeme” hissinin en güçlü kaynaklarından birine dönüşür.

Emeğin ve Çabanın Görülmemesi

Bir ilişkide verilen emeğin fark edilmemesi, değersizlik hissini tetikleyen en güçlü unsurlardan biridir. Yapılan fedakârlıkların karşılık bulmaması, çabanın görülmemesi veya takdir edilmemesi zamanla içsel bir kırılmaya neden olabilir. Taraflardan birinin emeğinin fark edilmemesi, ilişkide dengesiz bir his yaratır. Çabanın hep tek taraftan gelmesi ilişkide bağı zayıflatabilir ve ilişkiyi yıpratıcı bir döngüye sokabilir.

Duygusal Mesafenin Artması

Duygusal mesafenin artması da görülmeme hissini güçlendiren önemli bir faktördür. Bir zamanlar kolayca kurulan yakınlık zamanla mesafeli bir iletişime dönüşebilir. Eski sıcaklığın kaybolması, sorulara yüzeysel yanıtların verilmesi veya duyguların paylaşılmaması, ilişkiyi duygusal olarak boş hissettirebilir. Bu durum her zaman sevgisizlik anlamına gelmez; çoğu zaman fark edilmeden gelişen duygusal yorgunluk veya bireysel stres kaynaklıdır.

Takdir Eksikliği

“Aferin”, “Teşekkür ederim” veya “İyi ki varsın” gibi basit ifadeler ilişkilerde tahmin edilenden çok daha büyük anlam taşır. Takdir edilmediğini hissetmek kişinin özgüvenini ve kendine bakışını olumsuz etkileyebilir. Takdirin azalması, değer görmediği düşüncesini güçlendirir ve duygusal mesafeyi artırır.

İlişkide Tek Taraflılık

Sürekli “veren taraf” olmak, ilişki yükünün tek kişinin omuzlarında olduğu hissini yaratabilir. Çabaların karşılık bulmaması, destek dengesinin bozulması ve duygusal emeğin tek taraftan gelmesi zamanla yorgunluk ve tükenmişlik yaratır. Bu durum da görülmeme hissini en yoğun hâle getiren etkenlerden biridir.

Fiziksel Temasın Azalması

Sarılma, dokunma ve fiziksel yakınlık ilişkide derin bağı güçlendiren önemli göstergelerdendir. Temasın azalması, partnerler arasında görünmez bir duvar örülmüş gibi hissettirebilir. Fiziksel temasın yokluğu duygusal uzaklıkla birleştiğinde, görülmeme hissi daha da büyür ve ilişkideki bağ zayıflayabilir.

Bu bölüm, ilişkide görülmediğini hissettiren tüm temel unsurları derinlemesine ele alarak, okuyucunun süreci daha iyi anlamasına yardımcı olur.

Değer Görme İhtiyacının Kökeni

İlişkide değer görme ihtiyacının kökeni, çoğu zaman yalnızca mevcut partnerin davranışlarıyla açıklanamaz; bu duygu, bireyin çocukluk döneminden başlayan uzun bir içsel hikâyenin devamı niteliğindedir. Çocukluk deneyimleri, değer görme arzusunun en temel belirleyicilerindendir. Bir çocuk duygularını özgürce ifade edebildiğinde, ihtiyaçları görülüp duyulduğunda ve hisleri ciddiye alındığında yetişkinlikte daha güvenli ilişkiler kurabilir. Ancak duyguların önemsenmediği, ihtiyaçların sürekli ertelendiği, başarıların takdir edilmediği bir ortamda büyüyen çocuklar, yetişkinlikte görülmeme hissine daha yatkın hâle gelir. Aile içinde üstlenilen roller de bu dinamiği besler; özellikle “hep güçlü olmak zorunda bırakılan çocuk” rolü yetişkinlikte büyük bir duygusal yük taşır. Küçük yaşlardan itibaren sorun çıkarmayan, duygularını bastıran, ailesi için sorumluluk alan bireyler ileriki yaşamlarında da kendi ihtiyaçlarını geri plana atmaya meyillidir. Bu durum ilişkilerde hep “veren taraf” olmalarına ve karşı tarafın çabasına odaklanmadan, değersizlik hissinin daha kolay tetiklenmesine yol açar. Bu içsel dinamiklerin üzerine, bireyin bağlanma stili de eklenir. Özellikle kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler, ilişkide en ufak bir ilgisizliği bile “Artık değer verilmiyor” şeklinde yorumlayabilir. Bu kişiler partnerin sessizliğinden, meşgul oluşundan veya küçük mesafelerinden bile yoğun duygusal çıkarımlar yapabilir.

Kaygılı bireyler için partnerin duygusal geri çekilmesi ya da ilgideki küçük dalgalanmalar bile görülmeme hissini büyütebilir. Kaçıngan bağlanan partnerlerle birlikte olan kişilerde ise bu dinamik daha da zorlayıcı hâle gelir; kaçıngan partner duygusal yakınlıktan kaçtıkça, diğer taraf kendini daha görünmez ve daha az önemli hissedebilir. Bu karşıt bağlanma döngüsü, ilişkide görünmez çatışmalar yaratır ve değer görmeme hissini derinleştirir. Tüm bunların yanında onaylanma ihtiyacı da köken düzeyinde önemli bir rol oynar. Sürekli “Yeterli miyim?”, “Beğeniliyor muyum?”, “Takdir ediliyor muyum?” gibi soruların zihni meşgul etmesi, bireyin kendini başkalarının geri bildirimleriyle konumlandırmasına neden olabilir. Çocuklukta yeterince takdir edilmeyen veya sürekli eleştirilen bireylerde bu ihtiyaç daha güçlü olur ve ilişkide en ufak bir ilgisizlik bile büyük bir duygusal hayal kırıklığı yaratır. Değer görme ihtiyacının derin bir katmanı da kişinin kendi içsel değer algısıdır. İçsel değersizlik şemaları, yani kişinin kendini “yetersiz”, “önemsiz” veya “değersiz” hissetmesine neden olan köklü inançlar, yetişkin ilişkilerinin tüm dinamiklerini sessizce şekillendirir. Bu inançlar, “Biri beni seçerse değerliyim” ya da “Biri beni severse önemliyim” gibi dışa bağımlı bir değer sistemine dönüşebilir. Böyle bir durumda ilişkide yaşanan her küçük geri çekilme, her geciken mesaj, her kısa yanıt, kişiyi kendi geçmiş yaralarıyla yeniden yüzleştirir.

Bu nedenle değer görmeme hissi yalnızca bir ilişki sorunu değildir; bireyin çocukluk hikâyesinden, bağlanma modelinden, aile içi rollerinden ve kendilik algısından beslenen derin bir duygusal süreçtir. İlişkideki davranışların bu kadar güçlü etki yaratmasının nedeni de tam olarak budur: Bugünkü his, çoğu zaman geçmişte görülmeyen, duyulmayan ve önemsenmeyen tarafların yeniden ortaya çıkmasıdır.

Değer Görmeme Hissiyle Sağlıklı Başa Çıkma Yolları

İlişkide değer görmeme hissiyle sağlıklı bir şekilde başa çıkmak, hem içsel dünyayı hem de ilişkinin dinamiklerini kapsayan karmaşık bir süreçtir. Bu hisle baş etmenin ilk adımı, duyguyu bastırmadan fark etmek ve kabul etmektir; çünkü inkâr edilen her duygu zamanla daha derin bir yaraya dönüşebilir. Duyguyu fark etmek, kişinin kendi ihtiyaçlarını daha iyi anlamasına ve ilişkide eksik kalan alanları daha net görmesine yardımcı olur. Bu farkındalık, iletişim sürecini son derece önemli hâle getirir. İlişkide değer görmeme durumu çoğu zaman yanlış anlaşılmalardan doğduğu için, ilişkiyi onarmak adına suçlamadan uzak, açık ve dürüst bir iletişim kurmak iyileştirici bir adım olur. Duyguyu ifade ederken yargılayıcı olmamaya özen göstermek, karşı tarafın savunmaya geçmesini engeller ve ilişkide duygusal güveni artırır. Partneri anlamaya çalışmak da değer görmeme hissini hafifletmede önemli bir yer tutar. İnsanlar sevgiyi farklı şekillerde gösterir ve farklı şekillerde algılar; biri sevgisini sözlerle ifade ederken, diğeri davranışlarıyla gösterebilir. Sevgi dillerindeki bu farklılık fark edilmediğinde ilişkide yanlış anlamalar kaçınılmaz olur.

Bu süreçte kişinin kendi beklentilerini netleştirmesi de kritik öneme sahiptir. “Zihin okuma” beklentisini bırakmak ve partnerin ihtiyaçları kendiliğinden bilmesini beklememek, ilişkiyi daha gerçekçi ve sağlıklı bir zemine taşır. Kişinin kendine alan açması, içsel dayanaklarını güçlendirmesi ve kendi ihtiyaçlarını fark ederek onları beslemesi de bu süreçte büyük önem taşır. Hobi edinmek, kişisel zaman yaratmak ve duygusal dengeyi sağlayan rutinler oluşturmak, bireyin kendi değerini yalnızca partnerin davranışlarına bağlamasını engeller. Bunun yanı sıra ilişkide “vermek–almak” dengesinin korunması gerekir; sürekli veren taraf olmak veya ilişkisel yükü tek başına taşımak zamanla hem yorgunluk hem de tükenmişlik yaratır. Bu denge bozulduğunda sınır koymayı öğrenmek, hem güveni hem de karşılıklı saygıyı tazeleyen iyileştirici bir adımdır. Sınır koymak sevgisizliğin değil, sağlıklı bir duygusal alan oluşturmanın göstergesidir.

Tüm bunlarla birlikte, partnerin ruh hâlini, yaşam yoğunluğunu veya içsel zorluklarını fark etmeye çalışmak; empatiyi güçlendirir ve ilişkideki görünmez duvarların yıkılmasına yardımcı olur. Değerin her zaman büyük sözlerle ifade edilmediğini hatırlamak da önemlidir. Bazen bir kapıyı açmak, bir omza dokunmak veya bir fincan kahve hazırlamak gibi küçük ama anlamlı davranışlar ilişkide görülme hissini besleyebilir. Tüm bunlara rağmen ilişkideki döngüler tekrarlamaya devam ediyor, iletişim sürekli tıkanıyor veya duygusal yük ağırlaşıyorsa profesyonel destek almak iyileştirici bir seçenek hâline gelir. Çift terapisi ilişkisel dinamikleri anlamayı kolaylaştırırken, bireysel terapi kişinin duygusal kökenlerini keşfetmesine ve görünmez yaralarını iyileştirmesine yardımcı olur. Bu nedenle değer görmeme hissiyle sağlıklı bir şekilde başa çıkmak, hem içsel farkındalığı hem de ilişkisel emeği bir arada gerektiren kapsamlı ama dönüştürücü bir süreçtir.

İlişkide Değer Görmeme Hissinin Ardındaki Gerçekleri Anlamak

İlişkide değer görmeme hissi, yalnızca partnerin davranışlarıyla açıklanabilecek kadar basit bir deneyim değildir; çoğu zaman çok daha derin, çok daha eski ve çok daha sessiz kökenlere uzanır. Bu duygu, kişinin çocuklukta aldığı duygusal mesajlardan, aile içindeki rollerden, bağlanma tarzından ve geçmiş ilişkilerde yaşadığı görünmez yaralardan beslenebilir. Bu nedenle değer görmeme durumu ortaya çıktığında, yalnızca bugünkü davranışlara odaklanmak çoğu zaman eksik bir bakış açısı yaratır. Bir ilişkide hissedilen her kırgınlık, geçmişte duyulmayan bir sesin, görülmeyen bir duygunun ya da ertelenmiş bir ihtiyacın bugüne taşınmış hâli olabilir. Bu yüzden bu duygu, sadece bir ilişki çatışması değil, aynı zamanda kişinin içsel hikâyesinin sessiz bir yansımasıdır.

Bir ilişkide iki tarafın da en temel duygusal ihtiyaçlarından biri duyulmak, görülmek ve anlaşılmaktır. Bu ihtiyaç karşılanmadığında, ilişkinin temel bağı zayıflamaya başlar. Çünkü insanlar yalnızca sevilmek değil, aynı zamanda fark edilmek ister. Göz teması, bir teşekkür, içten bir ilgi, küçük bir dokunuş ya da basit bir paylaşım bile bu duygusal ihtiyacı besleyen güçlü işaretlerdir. Değer görmeme hissi belirdiğinde çoğu zaman bu işaretlerin azaldığı, iletişimin yüzeyselleştiği ve duygusal temasın zayıfladığı görülür. Bu nedenle ilişkide yaşanan bu duygu, her iki tarafın da birbirini “duyma, görme ve anlama” biçimlerini yeniden değerlendirmesine neden olabilir.

Bu süreçte sezgisel iyi oluş yaklaşımının önemi büyüktür. Sezgisel iyi oluş, bireyin kendine dönmesini, duygularını fark etmesini, ihtiyaçlarını tanımasını ve kendi iç dünyasını iyileştirmeden ilişkide dönüşüm beklememesini hatırlatır. Çünkü bir ilişkide iyileşme yalnızca karşı tarafın değişmesiyle gerçekleşmez; kişinin kendi içinde attığı küçük adımlar, ilişkideki büyük dönüşümlerin en güçlü başlangıcı olabilir. Kendine dönmek; duygularını dinlemek, karşılanmamış ihtiyaçları görmek, değer algısını yeniden şekillendirmek ve içsel yaralara şefkatle yaklaşmak anlamına gelir. Bu içsel yolculuk, ilişkideki duygusal bağı güçlendirir, iletişimi derinleştirir ve karşılıklı anlayışı artırır.

Bu dönüşüm süreci aynı zamanda iki tarafın da birbirinin yaşam yükünü, geçmişini, bağlanma örüntülerini ve stres seviyelerini anlamaya çalışmasını teşvik eder. Çünkü her birey ilişkiye kendi hikâyesiyle gelir; bazıları daha temkinli, bazıları daha kaygılı, bazıları ise daha içe dönük olabilir. Bu farklılıkların fark edilmesi, ilişkideki beklentilerin daha gerçekçi hâle gelmesine yardımcı olur. Partnerlerin duygusal kapasiteleri, ifade biçimleri ve sevgi dilleri farklılık gösterebilir; ancak bu farklılıklar doğru bir farkındalıkla derin bir bağa dönüşebilir.

Sonuç olarak değer görmeme hissi, yalnızca bir kriz anı değildir; ilişkide yeniden düzenlenme, içsel iyileşme ve karşılıklı anlayışın güçlenmesi için bir davettir. Bu his fark edildiğinde ve sağlıklı bir şekilde ele alındığında, hem bireysel düzeyde hem de ilişki içinde büyük bir dönüşüm yaratabilir. Her insan için görülmek, duyulmak ve anlaşılmak temel bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç karşılandığında ilişkide güven, yakınlık ve sevgi yeniden filizlenir. Bu yüzden değer görmeme hissi bir son değil; sezgisel bir farkındalıkla ele alındığında ilişkinin içinde yeni bir başlangıcın kapısı olabilir.

Sık Sorulan Sorular

İlişkide değer görmeme hissi, birçok kişinin hayatında en az bir kez deneyimlediği ortak bir duygusal süreçtir. Bu his bazen partnerin davranışlarından, bazen de kişinin kendi içsel geçmişinden beslenebilir. Aşağıdaki sık sorulan sorular, bu duyguyu daha iyi anlamana ve sağlıklı bir şekilde çözüm yolları bulmana yardımcı olmak için hazırlanmıştır.

1. İlişkide değer görmediğimi nasıl anlarım?

İlişkide değer görmeme hissi çoğu zaman küçük ama tekrar eden işaretlerle kendini gösterir. İhtiyaçların sürekli geri plana atılması, söylediklerinin önemsenmediğini hissetmek, çabanın karşılık bulmaması, teşekkür veya takdir ifadelerinin yokluğu bu duyguyu besleyen en temel göstergelerdir. Ayrıca iletişimin yüzeyselleşmesi, partnerin duygusal olarak uzaklaşması, paylaşımların azalması veya yalnızca senin çabaladığın bir ilişki dinamiğinin oluşması da değer görmediğinin işaretleri olabilir. Bu işaretler tek başına büyük bir problem gibi görünmese de, uzun vadede kişinin kendilik algısını, güven duygusunu ve ilişkideki yakınlık hissini derinden etkileyebilir.

2. Partnerime değer görmediğimi nasıl anlatabilirim?

Bu duyguyu partnerine anlatmanın en sağlıklı yolu suçlamadan, savunmaya geçmesine neden olmayacak bir dille yaklaşmaktır. “Ben dili” bu noktada güçlü bir araçtır; örneğin “Böyle olduğunda kendimi geri planda kalmış hissediyorum” gibi ifadeler, hem duygunu hem de ihtiyacını net bir şekilde aktarır. Taleplerin somut, anlaşılır ve gerçekçi olması önemlidir. Partnerine hangi davranışların seni incittiğini, hangi davranışların ise seni iyi hissettirdiğini açıkça söylemek, ilişkide yeni bir iletişim alanı açar. Bu konuşmayı sakin bir zamanda, yargıdan uzak bir tonda yapmak süreci daha sağlıklı hâle getirir.

3. Değer görmeme hissi bağlanma stilimle ilgili olabilir mi?

Evet, değer görmeme hissi kişinin bağlanma tarzıyla yakından ilişkilidir. Özellikle kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, ilişkide en ufak mesafeyi bile “yeterince sevilmiyorum” şeklinde yorumlamaya daha yatkındır. Bu durum, geçmişte görülemeyen ihtiyaçların yetişkinlikte daha hızlı tetiklenmesine neden olabilir. Kaçıngan bağlanma stiline sahip bir partnerle birlikte olmak da bu hissi pekiştirebilir; çünkü kaçıngan bireylerin duygusal yakınlığı göstermekte zorlanması, kaygılı taraf için görünmez bir boşluk yaratabilir.

4. Partnerim beni seviyorsa neden değer görmediğimi hissediyorum?

Bir ilişkinin içinde sevgi olması, her zaman ihtiyaçların tam olarak karşılandığı anlamına gelmez. Sevgi dilleri arasındaki farklar, iletişim eksikliği, duygusal yoğunluklar, stres faktörleri veya partnerin ifade tarzı değer görmeme hissini tetikleyebilir. Bazı kişiler sevgiyi sözlerle değil davranışlarla gösterir; bazıları ise duygusal yakınlık yerine pratik çözümlerle sevgi ifade eder. Bu farklar fark edilmediğinde, “seviliyor olsam da görülmüyorum” hissi ortaya çıkabilir. Ayrıca kişinin kendi geçmişinde karşılanmamış ihtiyaçları varsa, “değer görmeme” duygusu daha kolay yüzeye çıkabilir.

5. Değer görmeme hissi geçer mi?

Evet, doğru iletişim, içsel farkındalık, sınır koyma becerileri ve sağlıklı ilişki dinamikleri ile değer görmeme hissi zamanla büyük ölçüde iyileşebilir. Bu süreç, hem kişinin kendi duygusal ihtiyaçlarını tanımasını hem de partneriyle yeni bir iletişim dili oluşturmasını gerektirir. Karşılıklı çaba, empati ve dikkatle ilişki yeniden inşa edilebilir. Ancak alışkanlık hâline gelmiş davranışların değişmesi zaman alabilir; bu süreç sabır ve açıklık gerektirir.

6. Bu his hep ilişkiden mi kaynaklanır?

Hayır. Değer görmeme hissi çoğu zaman yalnızca partnerin davranışlarına bağlı değildir. Kişinin çocukluk deneyimleri, aile içindeki rolü, geçmişte görülmeyen duyguları veya özgüven kırılmaları da bu hissi tetikleyebilir. Bazen partner objektif olarak ilgili ve sevgi dolu olsa bile, kişinin içsel yaraları bu ilgiyi yeterince hissetmesini engelleyebilir. Bu nedenle his her zaman “bugün”den değil, çoğu zaman “geçmişten” beslenir.

7. Ne zaman profesyonel destek almalıyım?

Aynı duygusal döngülere tekrar tekrar düşüyorsan, konuşmalar çözüm getirmiyorsa, ilişkide kopukluk derinleşiyorsa veya duygusal yük gün geçtikçe ağırlaşıyorsa bir uzmandan destek almak faydalı olabilir. Çift terapisi, iletişim kazalarını anlamlandırmak, ilişki içindeki rollerin farkına varmak ve güvenli bir alan yaratmak için etkili bir yöntemdir. Bireysel terapi ise kişinin kendi duygusal köklerini keşfetmesine, geçmiş yaralarını iyileştirmesine ve ilişkideki ihtiyaçlarını daha sağlıklı ifade etmesine yardımcı olur.

*Sitemizde bulunan yazılar yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Tıbbi tavsiye içermez. Yazılardan yola çıkarak herhangi bir hastalık tanısı konulamaz. Yalnızca psikiyatri hekimleri ve doktorlar hastalık tanısı koyabilir.