Bağırsak Hastalıklarında Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Bağırsak Hastalıklarında Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Diyetisyen Esra Nur Yiğit

Sindirim sistemi içerisinde yer alan herhangi bir organda görülen bir problem, ağızdan anüse kadar sindirim yolu üzerinde bulunan birçok organı etkileyebilmektedir. Sindirim sisteminde görülen hastalıklar, gastrointestinal sistem hastalıkları olarak adlandırılır.

Bağırsakları özel olarak ele almak gerekirse bağırsak hastalıklarını fonksiyonel ve yapısal olarak iki başlık altında sınıflandırabiliriz.

Fonksiyonel bağırsak hastalıklarında bağırsaklar muayene edildiğinde yapısında herhangi bir problem gözlenmese de bağırsak hareketlerinde problemler olduğu görülmektedir.

•Kabızlık

•İshal

•İrritabl Bağırsak Sendromu (Huzursuz Bağırsak Sendromu)

•Gaz, şişkinlik fonksiyonel bağırsak hastalıklarının en yaygın örnekleridir.

  Yapısal bağırsak hastalıklarında ise muayene sırasında bağırsakların yapısında problem olduğu ve bağırsakların düzgün çalışmadığı görülmektedir. Bazı durumlarda yapısal anormalliğin cerrahi olarak çıkarılması gerekir. Yapısal bağırsak hastalıklarının yaygın örnekleri arasında: 

•Hemoroid

•Divertiküler hastalık

•Kolon polipleri, kolon kanseri 

•İnflamatuar bağırsak hastalıkları(Crohn Hastalığı ve Ülseratif Kolit) yer alır.

1.Bağırsak Hastalıklarına Neden Olabilecek Faktörler:

  Bu hastalıkların; çevresel etmenler, değişen bağırsak florası, bağışıklık sistemindeki değişiklikler, genetik yatkınlık ve beslenme gibi birçok faktör ve bu faktörlerin etkileşimi sonucu geliştikleri düşünülmektedir. 

  İnflamatuar bağırsak hastalıklarında, hayvansal yağların(özellikle süt yağları, hayvansal yağlar ve n-6 PUFA), rafine şekerin aşırı miktarlarda tüketimlerinin hastalıkların gelişmesinde risk faktörleri olduğu düşünülürken hastalıklara karşı koruyucu etkileri olduğu düşünülen faktörlerin ise

sebze, meyve tüketimi ve yüksek lifli diyet olduğu belirtilmiştir. Genel olarak bakıldığında:

•Lifli gıda tüketiminin yeterli miktarda olmaması.

•Hazır gıda tüketiminin fazla olması

•Rafine şeker alımının fazla olması

•Aşırı doymuş yağ tüketimi

•Sebze- meyveden yetersiz beslenme

•Vücutta kronik olarak görülen vitamin-mineral eksiklikleri

•Sedanter(hareketsiz) yaşam tarzı.

•Aşırı stres.

•Bazı ilaçların alınması (özellikle antidepresanlar, demir hapları ve narkotikler gibi güçlü ağrı kesici ilaçlar) gibi durumlar, bağırsak hastalıklarının oluşumunda risk faktörleri olarak görülmektedir.

2. Bağırsak Sağlığını Korumak için Nasıl Beslenmeliyiz?

Vücudumuz; deri, akciğerler ve diğer iç organlar ve sindirim sistemi dahil olmak üzere mikroorganizmalarla kaplıdır. Mikroorganizmaların en fazla bulunduğu bölge, bağırsaklarımızdır. 

  Çoğunluğu bakterilerden oluşan bu mikroorganizmalar; vücudumuzda besinleri sindirmekten, enerjinin nasıl kullanıldığını düzenlemeye, bağışıklık sistemimizi desteklemeye ve açlığımızı ve ruh halimizi kontrol eden beyne hormonal yanıt göndermeye kadar birçok işlevi vardır.

  Bağırsak sağlığımızı korumanın temek yollarından biri, bağırsaklardaki yararlı bakterileri koruyacak ve zararlı bakterilerin artışını engelleyecek beslenme düzenine sahip olmaktan geçer. 

  Batı tarzı beslenme olarak nitelendirilen içerik olarak; şeker, yüksek miktarda kırmızı ve işlenmiş et, doymuş ve trans yağlar bakımından zengindir ve meyve, sebze ve kepekli tahıllar bakımından fakirdir. Bu beslenme biçimi birçok hastalığın gelişimine neden olmaktadırlar. Batı tarzı beslenmede kalorilerin yarısını oluşturan işlenmiş gıdalar da bu artan hastalık riski ile ilişkilidir. Tersine, tam tahıllar, zeytinyağı, meyvelerin, sebzelerin bolca bulunduğu yüksek posa içeren bitki bazlı Akdeniz tarzı beslenme; sağlığın korunmasında ve sağlıklı bir hayat sürdürülmesinde benimsenebilecek etkili beslenme tarzlarından biridir. 

  Makrobesin ögesi olarak adlandırdığımız karbonhidrat, protein ve yağların dışında mikrobesin ögeleri(vitamin,mineral,eser elementler)prebiyotik ve probiyotikler de mikrobiyotamızın sağlığının korunmasında önemli bir role sahiptirler. Tüm mikrobesinler, prebiyotikler ve probiyotikler vücut tarafından sentezlenemez ve yalnızca diyetten elde edilir, bu da bireyin beslenme durumunu eksikliklerinin önlenmesinde kritik hale getirir. Bu besinlerin tümümün yeterli miktarda alınması; daha sağlıklı bir bağırsak florası oluşturmada etkili olacaktır.

D Vitamini

  Besinlerle aldığımız ya da güneş ışığı yoluyla vücudumuzda sentezlenebilen D vitamini, yakın zamanda inflamatuar bağırsak hastalıkları(İBH) dahil olmak üzere kronik bağırsak iltihabı üzerinde büyük bir etkisi olduğu tespit edilen mikro besinlerden biridir. İBH'ye sahip kişilerde bağırsaklarda besin emilimi sağlıklı bir şekilde sürdürülemediği için yaygın olarak görülen D vitamini eksikliğinin, hastalığın tekrar etmesinde ve alevlenmesinde büyük bir risk faktörü olduğu görülmüştür. 

Yapılan başka bir çalışmada D vitamini düzeyleri yüksek bireylerde Crohn hastalığı görülme sıklığının daha az olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 

A Vitamini-E Vitamini

Bağırsak mikrobiyotasının dengesinin korunmasında rol oynayabilecek diğer vitaminler arasında A ve E vitaminleri yer alır. Bir çalışmada, A vitamini eksikliği bulunan bulaşıcı ishali olan bireylerde, zararlı bakterilerde artış ve genel olarak bakteri çeşitliliğinde azalma olduğu görülmüştür.

İyi bir antioksidan olan E vitamini, metabolizma sonucu oluşan ve hücrelerin fonksiyonları bozucu etkisi olan maddeleri temizleyerek ve bağışıklık sistemini hasarlara karşı koruyarak bağırsak mikrobiyotasında inflamasyonu önleyici etkiye sahiptir. 

C vitamini ve B-grubu vitaminleri de dahil olmak üzere suda çözünen vitaminler, bağırsak mikrobiyota dengesinin sağlanmasında aynı derecede önemlidir. Sadece diyet kaynaklarından elde edilen C vitamini, E vitaminine benzer antioksidan özelliklere sahiptir ve bağırsaklardaki yararlı bakteriler olan Lactobacillus ve Bifidobacterium sayısını artırırken zararlı bakterilerden olan E-Coli'yi azaltarak bağırsak mikrobiyotasını destekleyebilir.

  Görüldüğü üzere mikrobesin ögeleri sağlıklı bağırsak fonksiyonlarını sürdürmede çok önemli rollere sahiptirler ve sağlıklı bir beslenme düzeniyle vücuda yeterli miktarda alınmaları çok önemlidir.

  Günde 2-3 porsiyon meyve tüketimi ve 2-3 farklı sebze tüketimi vitamin mineralleri karşılama açısından büyük ölçüde yeterli olacaktır.Tüketilen meyve ve sebzelerin farklı renklerde ve türlerde olması farklı vitamin-mineral içeriklerini karşılama açısından önemlidir çünkü meyve ve sebzelerin renkleri değiştikçe içeriklerindeki vitamin ve mineraller de değişmektedir. Örneğin yeşil sebzelerde genellikle C vitamini(biber,marul vb) yüksek miktarda bulunurken sarı-turuncu-kırmızı(havuç, domates vb.) renkli meyvelerde çoğunlukla A vitamini öncüleri yüksek miktarda bulunmaktadırlar.

Lif

  Genellikle tam tahıllı besinlerde,meyvelerde, sebzelerde bulunan lif; bağırsaklardaki iyi huylu bakterilerin beslenmesi açısından çok önemlidir. Çünkü bağırsaktaki bakteriler bu lifleri enerji kaynağı olarak kullanmaktadırlar. 

  Yapılan çalışmalarda toplam diyet lif seviyesindeki artış ile kolorektal kanser seviyelerinde azalma olduğu görülmüştür. Örneğin Avrupa'da yapılan Kanser ve Beslenme Araştırması'nda elde edilen veriler, lif alımı ile azalmış kolorektal kanser riski arasında bir ilişki olduğunu tutarlı bir şekilde göstermiştir.

 Bireylerde günlük lif gereksinmesi ortalama olarak 25-30 gram arasındadır. Bu lif oranını karşılayan miktarlar bireyden bireye değişiyor olsa da günlük olarak alınacak olan 6-7 dilim tam tahıllı ekmek, 1-2 porsiyon bulgur vb besinler, 2-3 porsiyon sebze, 2-3 porsiyon meyvenin yeterli olacağını söyleyebiliriz.

Kırmızı Etin Fazla Tüketimi ve İşlenmiş Etler

  Kırmızı etin yüksek miktarlarda tüketilmesi ve işlenmiş etler, kolorektal kanser oluşumunda rol oynayabilir. Kırmızı etteki yüksek kolin ve karnitin içeriği, bağırsak mikrobiyotası tarafından zararlı bakteri oluşumunu artırabilecek maddelerin artmasına neden olabildiği için bağırsak mikrobiyotasının bozulmasında bir risk faktörüdür. 

  İşlenmiş kırmızı etlerin kolorektal kanser riskini artırabileceği bir başka mekanizma, kırmızı etler için rutin olarak koruyucu olarak kullanılan maddelerin bakteriler tarafından dönüştürülmesiyle oluşan bileşiklerin tümör oluşumunu engelleyici faaliyetleri baskılamasıdır. 

Probiyotikler

Yapılan son çalışmalarda, mikrobiyotanın İBS oluşumunda önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Mikrobiyota bileşiminin, doğum şekli, emzirme, yaş, diyet, antibiyotik kullanımı, enfeksiyonlar ve hastalık gibi bir dizi faktörden güçlü bir şekilde etkilendiği iyi bilinmektedir. Disbiyoz(mikrobiyotadaki bakteri çeşitleri arasında olumsuz bir dengesizlik oluşması) İBS'li hastaların mikrobiyom analizlerinde sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. İBS'de bağırsak mikrobiyomunun ekolojik dengesini yeniden sağlamaya yönelik müdahalelerden biri de probiyotiklerdir. 

Probiyotikler, insan vücuduna olumlu etkileri olan canlı mikroorganizmalar içeren takviyelerdir. En yaygın olarak kullanılan ve incelenen türler arasında Lactobacillus, Bifidobacterium, Saccharomyces boulardii yer almaktadır. Probiyotiklerin bağırsak mikrobiyotası üzerindeki başlıca etkilerinin; 

• Bağırsak hareketlerini dengelemek, 

• Zararlı bakterilerin bağırsak epiteline bağlanmasını önlemek, 

• Bağışıklığın düzenlemesi olduğunu söyleyebiliriz. Bir uzmanla görüşülerek bireye en uygun probiyotik karışımı kullanma bağırsak fonksiyonlarını düzenlemede bir seçenek olarak düşünülebilir

*Sitemizde bulunan yazılar yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Tıbbi tavsiye içermez. Yazılardan yola çıkarak herhangi bir hastalık tanısı konulamaz. Yalnızca psikiyatri hekimleri ve doktorlar hastalık tanısı koyabilir.